
YAŞAMIN ORTA ÇAĞI
Doç. Dr. Şafak Nakajima
”Kırk yaş, gençliğin yaşlılığı; elli yaş yaşlılığın gençliğidir.”
Ünlü Fransız yazar ve şair Victor Hugo bu sözleriyle, yaşamımızdaki bir yarığa işaret eder. O yarıktan geçiş bazılarımıza bir kriz yaşatabilir.
Bu kriz, orta yaş krizidir ve 40 ile 50 yaş arasında, bazen biraz daha erken ya da geç gelebilir.
Yavaş yavaş ağaran saçlara, beliren kırışıklara, artan kilolara duyulan şaşkınlık zamanla yerini kimi insanda, amansız bir savaşa bırakır.
Belki de ilk kez gidilen spor ya da dans salonlarında geçirilen uzun saatler, estetik uzmanlarına umutla teslim edilip gerdirilen, doldurulan, şişirilen, kaldırılan yüzler ve bedenler, enerjisini sihirli bir biçimde kalbe enjekte etmesi umulan genç sevgililerle verilen bir savaştır bu…
Kimisiyse kadere boyun eğer; kendisini akışa bırakır...
Orta yaş yalnızca fiziğimizi değil, yaşamdaki rollerimizi de değiştirir.
İşimizde ve ilişkilerimizde ya başarılıyızdır ya da merdiveni yanlış duvara dayadığımızı fark ederiz.
Boşanmalar bu dönemde yeni bir pik yapar.
Bazıları işini değiştirir veya kentten ayrılıp doğal yaşama adım atar.
Çocuklar büyüdükçe, sorunları da büyür.
Eğitimleri, iş bulmaları, evlenmeleri ya da evlenmemelerinin her biri birer dert haline gelebilir.
Çocuklarımızın evden gitmeleriyle, yıllardır üstlendiğimiz ebeveyn rolü büyük ölçüde biter ve yuvamız boşalır.Anne ve babalarımızın yaşlanması, hastalanması nedeniyle, onlara her zamankinden daha fazla ilgi göstermemiz gerekebilir. Bu da bize, yeni sosyal ve maddi yükümlülükler getirir. Onları kaybetmemiz, yaşamımızı derinden etkiler.
Kollarımızı ileriye doğru ne kadar uzatırsak uzatalım, marketteki sütün son kullanma tarihini çıplak gözlerimizle okuyamayınca, bir zamanlar yaşlılara özgü sandığımız okuma gözlüklerini takmak zorunda kalırız.
Kolesterolümüz, kan şekerimiz, tansiyonumuz, dost sohbetlerimizin içine sinsice sızar. Cinsiyet hormonlarımız bedenimizi yavaş yavaş terk etmeye başlar. Hafızamız tekler, çabuk yoruluruz.
Yaşlanma, gücünü ve çekiciliğini yitirme, hastalanma, yalnız kalma, başkalarına bağımlı olma ve ölüm korkusu ortaya çıktıkça, kaygı ve depresyon tetiklenir. Uykularımız kaçar, kalbimiz hızlı hızlı çarpar, kendimizi gergin hissederiz.
Araştırmalara göre kadınlarda orta yaşta depresyon olasılığı artarken, erkeklerde intihar oranı 45 ile 54 yaş arasında en yüksektir.
Dikkatinizi önemli bir noktaya çekmek isterim!
Bazen orta yaş krizi olarak adlandırılan davranış ve mizaç değişiklikleri, demans ve Alzheimer gibi hafıza ile ilgili rahatsızlıkların öncü bulguları olabilir.
Yakınlarınız orta yaş krizi geçiriyorsa, onlara yapabileceğiniz en büyük yardım, duygularını açmaları için güvenli bir ortam sunmanızdır.
Çoğu orta yaşlı kişi yaşadığı değişimi ve korkularını paylaşmaya utanacağından, yargılanmadan konuşabilmesi çok önemlidir.
Doktora danışma ve yardım alma konusunda onları cesaretlendirmeniz gerekebilir.
Bedensel sağlıklarının düzelmesi, duygu durumlarını da olumlu yönde değiştirecektir.
Orta yaş bir geçiş dönemidir.
Gençliğin canlılık ve coşkunluğundan, daha bilge, daha olgun, daha derin bir yaşama geçiş...
Orta yaşlarda iyi hazırlanırsak, uzun yıllar üretkenliğimizi sürdürebileceğimiz, öğrenmeye, gelişmeye devam edebileceğimiz, topluma ve yaşama daha çok katkıda bulunabileceğimiz bir yaşlılık dönemi yaşayabiliriz.
Eski bir Yahudi atasözünde ne güzel dile getirilmiş:
‘’Aptallar için yaşlılık kıştır, akıllılar içinse hasat zamanı.’’