
DOĞRULAMA ÖNYARGISI
Doç. Dr. Şafak Nakajima
Çoğunuzun bildiği gibi, insanı zihin, beden ve sosyal bütünlüğüyle ele alan, bu üç alanın iyileşme ve gelişmesine yönelik bir programla hastalarını tedavi eden, konuyla ilgili yazı ve kitaplar yazan bir hekimim.
İnsanların parça parça ele alınıp, tedavinin sıklıkla bulgu gidermeyle sınırlandırılmasına, sosyal, ekonomik, gelişimsel ve felsefi problemlerin göz ardı edilip bunların neden olduğu zihin-beden sorunlarının ilaçlarla bastırılmasına karşıyım. Tedavide hasta bilinçlenmesinin ve yan etkisiz bilimsel ilaçsız seçeneklere öncelik tanınmasının gerektiğini savunuyorum. Bu amaçla uzun mesleki eğitim ve deneyimlerim sonunda, ‘Biyopsikososyal Bütüncül Tıp’ adını verdiğim metodu geliştirdim.
Meslek yaşamımda kendilerini bu yaklaşıma yakın hisseden, ancak aslında çok farklı bir algıya sahip önemli sayıda hastayla karşılaşıyorum.
Bu hastalar, okudukları bazı “kişisel gelişim” kitaplarının, katıldıkları grup çalışmalarının etkisi altındalar.
İnandıkları öğretilerin hemen hepsi aşağı yukarı aynı şeyleri söylüyor:
“Sır, “çekim yasası” gibi adlar verilen bu yaklaşımın, post modern boşlukta sallanan yönsüz ve amaçsız insanlara bir teselli olarak paketlenip pazarlanan, “doğrulama önyargısı” adını verdiğimiz bilişsel bir çarpıtma olduğunu söylemek mümkün.
Nedir doğrulama önyargısı?
İnsanın, etrafında olup biten her şeye sınırlı bir dikkat kapasitesi vardır. Bu nedenle farkında olsak da olmasak da her zaman neye dikkat edeceğimizi seçeriz. Zihnimiz, önceden var olan düşünce ve inançlarımızla eşleşen kişi, nesne ve deneyimleri fark etme ve bunlara daha fazla dikkat etme eğilimi gösterir. Bu durum, evrimin beynimizi daha hızlı, verimli ve ekonomik çalıştırma stratejisidir.
Doğrulama önyargısı yaşadığımızda, mevcut inançlarımızı ve görüşlerimizi destekleyen, doğrulayan bilgileri ararız. Çelişkili olan yeni bilgileri reddederiz. Diğer bir deyişle, bildiklerimizi doğrulayan bilgileri görür, arar, bulur, yanlış olduklarını gösterenleri ise eleyerek, inançlarımızı pekiştiririz.
Bir kez bir inanç ya da bakış açısı oturduğu takdirde, onu yerinden çıkarmak, değiştirmek çok zordur. Çünkü bir şeye uzun süre inanıp savunduysanız, baştan beri yanıldığınızı kabul etmek utanç vericidir. Ayrıca yeni bilgilerin işlenebilmesi için bilinçaltı bilgilerinin silinmesi gerekir. Emek ve öğrenme gerektiren yoğun çabayı göstermek yerine, yeni bilgileri reddetmek ve statükoyu onaylamak çok daha kolaydır, bu da doğrulama önyargısını güçlendirir.
Hepimiz her gün bu yanılsamayı yaşıyoruz.
Örneğin, yıllarca arabaların marka ve renklerine dikkat etmeden yaşadınız. Sonra bir gün bir araba almaya karar verdiniz. İstediğiniz marka ve renkten sayısız arabanın trafikte olduğunu hayretle fark edersiniz.
Ya da bir arkadaşınız güveninizi kırdı ve büyük bir kavga ettiniz. Aniden kendinizi onun daha önce hiç fark etmediğiniz veya düşünmediğiniz birçok yanlışını fark ederken bulursunuz. Daha önce fark etmediniz, çünkü ona hiç sorgulamadan güven duyuyor, olumsuz işaretleri yok sayıyordunuz.
Doğrulama önyargısını ulusal ölçekte anlamak için, Halk TV ile A Haber programlarına, izleyicilerinin algı ve yaklaşımlarına bakabilirsiniz.
Doğrulama önyargısına dayanan “kişisel gelişim” söylemleri esasen, insanların sürekli olumlu düşünceler düşünerek, bu inançları doğrulayan küçük şeyleri fark etmeye başlamaları nedeniyle inandırıcıdır.
Hayatınızda yalnızca olumlu yeni inançlarla eşleşen şeylere dikkat ettiğiniz süre boyunca yanıltıcı bir şekilde pozitif bir gerçeklik algısı yaratabilirsiniz.
Ancak kendinizden asla şüphe etmemeniz, eleştiri ve uyarılara kulak asmamanız ve asla olumsuz düşüncelere kapılmamanız, çok ciddi sonuçlar yaratabilir.
Örneğin; riskli ticari girişimler veya yatırımlar yapabilir, sevgilinizin toksik davranışlarını görmezden gelebilir, sağlık sorunlarınızı reddedebilir, gerçeklerle yüzleşmekten kaçabilirsiniz.
Bu yaklaşım tarzı baştan iyi hissettirse de, zamanla sizi içinde yaşadığınız gerçeklikten uzaklaştırdığı, narsist bir bencilliğe sürüklediği, eleştirel beceri ve sorun çözme iradenizi ketlediği için tehlikelidir.
Elbette kendini tanıma ve duyguları yönetmeyi öğrenme sürecinde iç gözlem, benim de hastalarımda yararlandığım bir yoldur ancak bunun “hayaller ve dilekler” değil, somut sosyal gerçeklikler bağlamında yapılması gerekir. Olumlu düşünme ise, temkinli ve akılcı olduğu sürece, işlevsel ve yararlıdır.
Bu konunun üzerinde durmamı gerektiren temel nedenler, doğrulama önyargısının zamanla yol açtığı özgüvensizlik, akılsız seçimlere bağlı psikososyal sorunlar, hastaların yakalandıkları hastalıkları kendilerinin davet ettiği inancıyla hissettikleri suçluluk duygularıdır.
Konu üzerine yazmayı sürdüreceğim.